6 Nisan 2014 Pazar

BENİ İSRAİL- BÖLÜM 2

BENİ İSRAİL –BÖLÜM 2


Merhabalar Değerli  Kardeşlerim.

Geçen yazımda Beni İsrail’le ilgili bazı başlangıç bilgileri vermiştim.Şimdi bu yazımda konu hakkında  biraz daha somut bilgiler vererek detaylandırmaya çalışacağım Allah’ın izniyle.
Bir önceki yazımda İsrail kelimesinin bu kavmi anlama noktasında çok önemli olduğunu belirtmiş ve ne anlama geldiğini de açıklamaya çalışmıştım.Ve yine Kur’an da Yusuf suresin de ki bazı olaylar ile alternatif tarihi kıyaslamam neticesinde yazımın sonunu Asurlar olarak bitirmiştim.Şimdi gelelim dünyanın gördüğü en büyük,en zengin,en güçlü ve en önemlisi en ZALİM imparatorluğu olan Asurlara.

Asur tarihi o kadar ilginç,o kadar enteresan bilgilerle dolu ki,insana bu kadar mı benzerlik olur dedirtecek cinsinden hem de.Gerçekten de dikkatlice bakanlar için Asurların ve İsrail oğullarının tarihi birbiriyle o kadar uyuşuyor ki inanın şaşırmamak elde değil.Ancak her zaman söylediğim gibi alternatif tarih insanlara gerçek tarihin penceresinden değil de kendi penceresinden bakmamızı istediği için biz sadece bilmemiz gerektiği kadarını bilmekte ve görmemizi istediği kadarını görebilmekteyiz.Neyse konuyu dağıtmayayım.
 Yakup peygamberin  tahta çıkıp İsrail oğullarının egemenliğini başlattığı tarih ile Asur imparatorluğunun tarihe çıkışı aynı döneme denk gelir, yani M.Ö 2000’ler.İsteyen herkes küçük bir araştırmayla bu tarihleri kontrol edebilir.Bu dönemi özel kılan olaylardan birisi de Asur Ticari kolonilerinin de başladığı dönem olmasıdır.Hatta bu döneme tarihte Asur Koloniler Çağı da denilir.
Şimdi, maddeler halinde araştırmalarım sonucunda bulduğum benzerlikleri yazmaya başlıyorum.

·       1.)   Maddeleri sıralamaya başlarken bana göre en önemli konu olan ‘’ Asur ‘’ isminden başlamak istiyorum.Çünkü bu ismin anlamı konunun nereye gideceğini anlatabilecek en önemli delillerimden birisidir.Bizim şu an ‘’ Asur ‘’ olarak isimlendirdiğimiz devletin/ırkın adı bundan binlerce yıl önce farklı bir biçimde nitelendiriliyordu.Kendileri ve çevresindeki devletlerin kullandığı isim ise ‘’ Asuril ‘’ idi.Bu isim de aslında iki parçadan oluşuyor.Birinci parça ‘’ Asur ‘’,bu kelimenin anlamı eski Sami dilinde yürümek,yürüyüş anlamına geliyor.İkinci parça yani   ‘’ İl ‘’ ise daha önce ki yazım da bahsettiğim gibi tüm Sami dil ailesinde ‘’ Tanrı,İlah ‘’ anlamına gelmekte.Ne kadar ilginç değil mi? ‘’ Asuril ‘’ isminin manası da toparlarsak ‘’ Tanrı ile yürüyen,Tanrıya yürüyen ‘’ anlamına gelmekte…Eğer dikkatli bir biçimde okursanız  ‘’ İsrail ‘’ ve ‘’ Asuril ‘’ arasında ki ses  ve okuyuş uyuşması hemen dikkatinizi çeker. Eğer ‘’ Asur ’’ kelimesinin başka bir anlamını da dikkate alırsak şöyle bir durum çıkıyor ortaya…İsmin diğer manası olan ‘’ Bölge,Alan ‘’ anlamıyla beraber kullanırsak bu sefer de karşımıza ‘’Tanrının bölgesi,Tanrının toprakları ‘’ gibi bir anlam çıkar ,Asurların bir imparatorluk olduğunu göz önüne alırsak bu kelimenin daha geniş anlamı ‘’ Tanrının Krallığı ‘’ olur,ki bu sefer de akıllara ‘’ Vaat Edilmiş Topraklar ‘’ olabilir mi sorusu  gelir? Bu sorunun cevabını da vereceğim Allah izin verirse.

·    2.)    Bana göre en dikkat çekici konulardan birisi de Asur Ticaret Kolonileridir.Hep kafamı kurcalardı bu  konu ? Yani bir toplum nasıl olurda bilinen dünyanın tüm ticaret sistemini ele geçirebilir. Hatta bir çağa adını verebilecek kadar ticari bir TEKEL olabilir? Bunun bir devletin desteği olmadan mümkün olamayacağını düşünürken birden aklıma Yusuf Suresin de okuduğum bir ayet kafamda şimşeklerin çakmasına sebep oldu.Neydi o ayet hatırlatayım sizlere ;

‘’ Yusuf: "Beni ülkenin hazine işlerinden sorumlu bakan olarak görevlendir, Çünkü ben malları iyi korur, işletme ve yönetimi iyi bilirim." dedi.’’                                                                                                   YUSUF SURESİ : 55

Evet bu devasa ticaret sisteminin başında,bu işlerden çok iyi anlayan,ekonomik anlamda dünyanın en zengin imparatorluğunu ortaya çıkartan,Asurların bu alanda otorite olmasını sağlayan kişi Yusuf Peygamberden başkası değildi.Zaten günümüzde de olduğu gibi bu büyümenin devlet desteği olmadan gelişmesi imkansızdı.Çünkü bu sistemin oluşabilmesi için gerekli olan şartları ancak bir devlet sağlayabilirdi,mesela ticaret yolunun güvenliği,can ve malların güvenliği,ticari hakların korunması vesaire. Yusuf Peygamber daha önce zaten bu görevde olduğu için babası Yakup peygamber tahta çıktıktan sonra da görevine devam etmiş ülkeyi adeta dünya devi haline getirmişlerdir.Tabii burada paranın ve ticari aklın da  gücü devreye girmektedir.Hep merak edilen bir konu da Yahudilerin neden ticaretle,parayla bu kadar içli dışlı olduklarıdır.Oysa cevap Kutsal kitaplarında gizlidir,bu onlara atalarından kalan bir mirastır,bu onlar için Tanrılarının onlara yapmalarını emrettiği bir ibadet ve hayat tarzıdır.
·        3.)  Şimdi dönüyoruz tekrar ‘’ Vaat Edilmiş Topraklar ‘’ yada ‘’ Tanrının Krallığı ‘’ konusuna.Peki neresidir bu topraklar,Tanrı gerçekten Yahudilere sonsuza kadar bu toprakları onlara vaat etti mi ? Hala bu topraklarda hakları var mı?  Bana göre Allah onlara bu toprakları verdi ama Yahudiler azgınlıkları yüzünden bu toprakları fitneye,fesada ve kana boğdukları için daha sonra bu topraklardan çıkarıldılar,daha doğru sürüldüler.Şimdi bile hala bu hayalle yanıp tutuşmaktalar ve bu amaçlarını gerçekleştirmek için Ortadoğu’yu kana ve zulme boğuyorlar.Eğer bugünü anlamak istiyorsanız geçmişi kesinlikle bilmeniz gerekiyor,hele söz konusu olan Yahudilerse.Çünkü yaptıkları her hareket dini kökenlidir,sıkı bir dini disiplin içerisinde ve sabırla uygulamaya çalışıyorlar.4000 yıl önceki gibi tüm insanlığı yeniden kontrol etmeye çalışıyorlar.Şimdi size Vaat Edilmiş Toprakların neresi olduğuna dair iki resim göstermek istiyorum.Umarım bu yazılarımla neyi kastettiğimi ne anlatmaya çalıştığımı anlamanıza yardımcı olur.Zira çok önemli olduklarını düşünüyorum.Sizden haritaları çok iyi incelemenizi hatta imkanı olanların internetten kontrol etmesini istiyorum.Dikkat edin lütfen, haritalarda ki sınırlar neredeyse birbirinin aynı,hatta tamamen aynı diyebilirim.Bana göre alternatif tarihin içinde gizlenen en önemli gerçeklerden birisi de budur.Eğer bu haritaya günümüz Ortadoğu coğrafyasın da yaşananları da göz önüne getirirseniz bu haritalar size daha anlamlı gelmeye başlayacaktır.  


1.harita : Asur İmparatorluğu en geniş sınırlarında

2.Harita : Vaat Edilmiş Topraklar yada Tanrının Krallığı

Devam edecek Allah izin verirse…

Ömer Faruk MENTEŞE

http://prenszuko78.blogspot.com.tr/


16 Mart 2014 Pazar

BENİ İSRAİL -BÖLÜM 1

BENİ İSRAİL KİMDİR?

Merhabalar değerli Kardeşlerim.

Bildiğiniz gibi Beni İsrail adında bir başlık açmış ve bu başlıkta bazı sorular sormuştum.Bu soruların da cevaplarını söz verdiğim gibi yayınlamaya başlayacağım Allah izin verirse.
Öncelikle sizden bazı isteklerim olacak.Benim daha önceki yazılarımı okuyanlar benim hangi çizgide bir düşünceye sahip olduğumu ve ne yapmaya çalıştığımı anlamışlardır diye düşünüyorum.Aynı şekilde bu sorularımı cevaplarken sizden yine aynı şeyi rica edeceğim.Nedir istediğim,Lütfen açık fikirli olun.Burada yazacaklarımı kabul edip etmeme özgürlüğünüz tabii ki var ama bu yazdıklarımın da bir araştırmanın ürünü olduğunu bilmenizi isterim.Ben şahsen alternatif bir tarih yazma peşinde değilim, benim asıl düşüncem şu an bize öğretilen tarihin aslında alternatif tarihin ta kendisi olduğudur.Çünkü Kuran’da varlığı sabit yani Hakk olan peygamberlerin alternatif ve üretilmiş bir tarih içerisinde nasıl gözden kaçırıldığını,yok sayıldığını,mitoloji ve efsane yumağı kişiler haline getirildiklerini  insanlara,inananlara ispatlama sorumluluğunu almış bir kişi olarak bu araştırmaları yapıyorum…
Bu arada bir konuyu izah etmem gerekiyor.Benim temel aldığım birinci kaynak Kuran’ın kendisidir  ve içerisinde bize bildirilen peygamberlerdir.Ben bu teorilerimi oluştururken Kuran’da adı geçen peygamberlerin kıssalarını bir bütünlük içerisinde ve dikkatli bir okumayla ortaya çıkarmaya çalışıp  daha sonra  alternatif tarihle karşılaştırmalar neticesinde sonuca varmaya çalışıyorum..Bu araştırmalarım sonucunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Kuran, dikkatli bir biçimde okuyanlar için inanılmaz detaylar veriyor.İhtiyacımız olan tek şey,açık fikirli olmak ve farklı bir bakış açısı o kadar…..

Sorularımı cevaplamaya başlarken şunu söylemem gerekiyor.Tek amacım Allah’ın rızasını kazanmak,bildiğimi düşündüğüm bilgileri kardeşlerimle paylaşmaktır.Başka da bir beklentim yoktur…
Giriş yazısını çok uzattığımın farkındayım,çünkü yazdığım konular biraz iddialı konular olduğu için vereceğim cevapların daha dikkatli düşünülmesi gerektiği için bu kadar uzun yazma ihtiyacı hissettim.

Cevaplarımı maddeler halinde vermeye çalışacağım.

ANAHTAR KELİME : İSRAİL

Bu konumuzda dikkat edilmesi ve bilinmesi gereken hususlardan en önemlisi ‘’ İSRAİL’’ ismidir.Eğer bu kelimenin anlamı bilinmezse emin olun bir çok konu anlaşılmaz hale gelir.Bu soruların cevabının anlamlı hale gelebilmesi için bu kelimenin anlamı çok önemli.Bu yüzden ilk önce bu kelimenin anlamıyla başlayalım.

İSRAİL ismi aslında iki parçadan oluşuyor.
Birinci parça  ‘’İSRA ‘’,bu kelimenin  manası da  yürümek,yürüyüş  anlamına geliyor ki,bu kelimenin anlamını da bulunabilecek ve güvenilebilecek en iyi sözlük olan bir kitapta buldum.Ben bu ismin anlamını Kuran’da buldum hem de bir surenin içinde.Hani Kuran’da İSRA SURESİ diye bir sure var,işte orda yazıyor anlamı.Sure,Peygamberimizin bir gece yaptığı yürüyüşten dolayı bu anlamı almış,genelde çeviriler bu kelimeyi gece yürüyüşü olarak veriyor ama İSRA kelimesinin asıl anlamı yürüyüş ,yürümek manasına geliyor.Görüyorsunuz, Kuran kendi kendine sözlük görevi bile görüyor Allah’ın izniyle.

Gelelim ismin ikinci parçasına yani ‘’ İL ‘’ kısmına…Bu kelime ise bilinen tüm Sami dillerinde Arapça da dahil olmak üzere,Mezopotamya kaynaklı tüm dillerde ‘’ İLAH ‘’ anlamına geliyor.
Toparlayacak olursak eğer  İSRAİL isminin anlamı ‘’Tanrıyla yürüyen yada Tanrıya Yürüyen ‘’ anlamlarına gelmekte.Yani temel de iki anlamda birbirini tamamlar nitelikte.

İSRAİL OĞULLARININ TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI ve BİR İMPARATORLUĞUN DOĞUŞU  : YUSUF SURESi

Bu ve bundan sonra yazacağım tüm konuların daha net anlaşılabilmesi için öncelikle Kuran’da geçen YUSUF SURESİ’nin kesinlikle dikkatli bir biçimde okunması gerekiyor.Çünkü bu sure İsrail oğullarının kim olduğunu ve tarih sahnesine çıkışlarının  nasıl olduğunu net bir biçimde anlatıldığı tek sure.Yusuf suresi manevi anlamda alt mesajlarla dolu bir sure olmasının yanı sıra tarihi bilgiler ve koordinatlar vermesi açısından da çok zengin bir içeriğe sahip.Dikkat edilirse bu sure Yusuf peygamberimizin çocukken gördüğü bir görüntünün anlatılmasıyla başlar.Ayeti hatırlayalım

‘’ Hani Yusuf babasına demişti ki: Babacığım, rüyamda on bir yıldızla, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde etmektedirler…’’               
    
  ( YUSUF SURESİ : 4 )                     
                                                          
Bana göre bu ayet sure içinde ki en kilit ayetlerden birisi.Yusuf kıssasının bu ayetle anlatılmaya başlamasının en büyük hikmetinin,Allah’ın Yusuf’un yaşadığı toplumu bize anlatmaya çalışması ve bilmemiz gereken ipuçlarını vermesi olduğunu düşünüyorum.Burada verilen en önemli ipucu ise o dönemde içinde yaşanılan inanç şekli ve hatta içinde yaşadığı devleti anlamamızı sağlayan bilgilerdir.
Çünkü Yusuf peygamber rüyasında Güneş,Ay ve on bir yıldızın kendisine secde ettiğini görmüştür.Burada Yusuf peygambere secde edenler aslında içinde bulunduğu dönemde gerçek anlamda kendilerine tapınılan nesnelerdir,bakın burayı yanlış anlamayın yaşadığı yerdeki inanç şekli değil yaşadığı dönemdeki inanç şeklinden bahsediyorum,çünkü Yusuf Peygamber babası Yakup peygamber ile beraber tevhid inancının hakim olduğu bir yerde yaşarken bir müddet sonra kardeşleri tarafından ihanete uğruyor ve toprağından uzaklar da başka bir ülkeye satılıyor hatırlarsanız…
Ayrıca başka bir ipucu da Yusuf peygamberin Bünyamin’e ceza verirken uyduğu şeriatla,kendi yaşadığı toplumun şeriatının farklı olduğudur.Burada Allah Yusuf peygambere bir yol göstererek Bünyamin’i nasıl alıkoyacağını bildirmekte.Buradan da anlaşılıyor ki,Yakup peygamberin yaşadığı devletle,Yusuf peygamberin yaşadığı devlet birbirinden farklıdır.

 Çeviriler ve tefsirlerde ki genel algı surenin sonunda secde edenlerin kardeşleri olduğu gibi olsa da aslında burada kimlerin secde ettiği belirtilmemiştir.Çünkü ayette  Yusuf’un Anne ve Babasını tahta çıkarması esnasında sadece kardeşlerinin secde ettiğine dair bir bilgi bulunmuyor.Zaten yalnızca kardeşlerinin secde etmesi bana çok anlamlı gelmemişti açıkçası.Onlar zaten Yakup peygambere tabilerdi çünkü.Peki secde edenler kimler?
Orada başkaları da var emin olun. Yavaş yavaş oraya da geliyoruz.

‘’ Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah’a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: -Babacığım! İşte bu, önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana çok iyilikte bulundu. Gerçekten Rabbim dilediğine lütfeder, O şüphesiz bilir (ve en iyi) hükmü verir, dedi…’’                            ( YUSUF SURESİ : 100 )

Ayrıca burada dikkat edilirse önünde secde edilen ( boğun eğilen ) kişi Yusuf peygamber değildir,burada tabii olunan kişi Yakup peygamberdir.
Eğer buradaki olayı dikkatli bir biçimde göz önüne getirip yorumlamak gerekirse , bariz bir biçimde Yakup peygamberin  bir hükümdar olarak tahta çıkma sahnesi anlatılmaktadır.Genelde bu olay sembolik olarak algılanıyor Yusuf peygamberin saygı ifadesi olarak.
Peki bu arada Yakup ve Yusuf peygambere tabii olan,ve Güneş-Ay–Yıldızlara tapanlar kimlerdir,burada kastedilen toplum tarihte kimlere karşılık gelmektedir?
Tabii ki Sümerler.
Eski çağlar da güneş,ay ve yıldızlara tapma kültünün zirve yaptığı ve kendisinden binlerce yıl sonra bile etkisinin devam ettiği medeniyet.Şahsen ben hiçbir  zaman Kuran’ın bu büyük kavmi ve inançlarını pas geçeceğini düşünmemiştim.
Düşünün,insanlık tarihi,medeniyet tarihi,yazı,takvim,matematik,Güneş-Ay-Yıldızlara tapma kültü yani şirk inancı hepsi bu kavimle başladı.Nuh Tufanından önce bile var  olan bir kavimden bahsediyorum. 
Bir de bir konuyu hatırlatmam gerekiyor,Hz.İbrahim de hak mücadelesini bu üçleme inancına sahip insanlar arasında yapmıştı.Zaten Hz.İbrahim ve Hz.Yusuf arasında da çok fazla bir zaman farkı yok.Aşağı yukarı 100 veya 150 yıl gibi bir zaman var aralarında.Şunu da unutmayalım ki Hz.İbrahim’in toplumunun helak olduğu hakkında bir bilgi yok Kuran’da,yani inanç şekillerini hala sürdüren bir toplumla karşı karşıyayız.

Bizde şöyle bir beklenti var sürekli  Kuran’la ilgili,her şeyi isim isim adres adres görmek istiyoruz,detaylar niye yok diyoruz,hangi yıl oldu diye merak ediyoruz her şeyi.Kusura bakmayın ama biraz terlemeden olmuyor bu işler.Gelelim konumuzla ilgili en önemli karaktere.

HZ.YAKUP ( İSRAİL ) :

Hz.Yakup,bildiğiniz gibi İbrahim peygamberin torunlarından biridir ve Yusuf peygamberin de babasıdır.
Hz.Yakup’un en önemli özelliklerinden birisi de İsrail oğullarının başlangıç noktası yani atası olmasıdır.
Yakup peygamberin lakabı da İSRAİL'dir. ve bu İsrail lakabını Yakup peygambere Allah bizzat vermiştir.Kuran’da bazı ayetler de Yakup peygambere adı ile değil de bu lakapla değinilmektedir.Örnekler :

‘’ İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı…’’   
( MERYEM SURESİ : 58 )

‘’ Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun…’’
( AL-İ İMRAN SURESİ : 93 )

Bana göre bu lakap bile Allah’ın geleceğe yönelik mucizelerinden birisidir.Çünkü İsrail kelimesinin Tanrıyla yürüyen,Tanrıya yürüyen anlamlarını dikkate alırsak konu daha net anlaşılır.Çünkü sonra gelen peygamberlerin neredeyse tümü İsrailoğulları içinden çıkmıştır,aslında İsrail oğullarının üstün kılınmasının asıl anlamı da budur,insanlara hidayeti ulaştıran,Hakka doğru yürüyen peygamberlerin ve nesillerin bu kavimden çıkması.Zaten Meryem suresi 58’de bu konu hakkında bilgi verilmektedir.  

Yukarıda Yusuf Suresi 100.ayette aslında bize Yakup Peygamberin tahta çıkışının anlatıldığını ve içinde yaşadığı toplumun Yakup peygamberin hakimiyeti altına girip ona tabii olduklarını izah etmiştim.Evet bu ayette bariz bir şekilde İsrail oğullarının tarih sahnesine çıkışı anlatılmakta,peki ama bu ne anlama geliyor.?

Ben bu yazımda Kuran’da ki tarihe göre izah etmeye çalıştım her şeyi .Bu arada bize anlatılan alternatif tarihte ise  aynı anda bizim başka bir isimle bildiğimiz dünyanın gördüğü en büyük,en güçlü ve en zengin imparatorluklarından birisi de tarih sahnesinde ki yerini almış oldu.

Kimlerden mi bahsediyorum ?  Tabii ki , ASURLAR’dan ….

Devam edeceğim Allah izin verirse.


    

11 Mart 2014 Salı

İNCİL...


Yıllardır İncil'in orjinali ile ilgili pek çok şey yazılıp durdu.Yok efendim bulundu,yok efendim Barnabas İncili orjinal İncil'dir,vay efendim Papa biliyor saklıyor falanlar filanlar.
Şahsen  benim çok merak ettiğim bir soru sorayım.?

Peki İsa peygamber İncili gerçekten bir kitap olarak yazdı mı ki biz orjinal yazmayı arayıp duruyoruz yıllarca?
Şu an elde bulunan tüm İnciller İsa peygamberden yıllar sonra kaleme alınmışken biz hadi bir İncil daha bulduk orjinal olduğunu nasıl anlayacağız? İsa peygamberin gözetiminde yazılan bir İncil bilgisi var mı Kuran'da?
Niye herkes yazılı bir kitap olduğunu düşünür ki? Sözlü bir vahiy olamaz mı? Biliyoruz ki İsa peygamber yeni bir din getirmemiş kendisi de Musa peygamberin yasasına tabii yaşamış bir peygamberdir.Sadece bozulmuş ve yozlaşmış kuralları düzenlemiştir o kadar...

İncil'in sözlük anlamı '' Müjde'dir...Peki İsa Mesih'i müjdelediği için mi, yoksa peygamberimizin gelişini müjdelediği için mi MÜJDE'dir...

En doğrusunu Allah bilir.

BENİ İSRAİL


Kuran’da defalarca adı geçen, adı hep zulüm,kan ve azgınlıklarla anılan bu kavim kimdir?
Nedir bu kavmi bu kadar özel yapan ?

 İnsan, Kuran’da bu kavmin anlatıldığı bölümleri okurken sanki hep aynı insanlara hitap ediyormuş gibi bir hisse kapılıyor ?

Acaba hep aynı insanlar mı? Sadece bahsi geçen küçük bir grup mu ?

Bu kavme eğer tarih penceresinden bakarsak aslında kimlerdir?

Yoksa bu kavmin perde arkasında saklı duran,gözden kaçırılan başka bir kavim mi var.?

 Kudüs kenti gerçekte bu kavim için ne kadar önemli ? Kudüs mü daha önemli yoksa efsanevi tapınakları mı?

Vaat edilmiş topraklar neresidir? İsrail bayrağındaki koordinatlar aslında nereyi işaret ediyor?

Şu an ki algı Yahudilerin hep sanki İsrail’de yaşadıkları üzerine kurulu. Oysa daha 70 yıl önce oraya geldiler.Dünyaya  bu toprakların gerçek  sahipleri olduğu algısını pompalıyorlar sürekli. Bu algıyı yaymak için neden sürekli propagandaya ihtiyaç duyuyorlar?

Kuran Yahudilerin arasında iman edenlerin de bulunduğunu bildiriyor.Peki bunlar kimler?

Neden İran hep en büyük düşman çok merak etmişimdir ben.Oysa bundan binlerce yıl önce aralarından su sızmayan bu iki toplum neden düşman oldular? Tevrat’ta övgüyle söz edilen Persliler neden şimdi ölümüne düşman oldular.Acaba gerçekten düşmanlar mı? Hem de birisinin varlığı diğerine bağlıyken.

Tevrat’ta diğer milletlere yapılması istenen ve detaylı bir biçimde tarif edilen katliam emirlerinin  gerçek sebebi nedir? Bu intikam duygusu o kadar büyüktür ki ilahi bir kitabın içine bile sokulmuş  ve hala sorgulanmadan uygulanmaktadır.

Yahudiler haricinde dünya tarihinde parayla ve ticaretle içli dışlı olmuş başka bir kavim var mıdır? Varsa kimdir bu kavim?

Bu sorular bu günlerde üzerinde çalıştığım ve cevaplarını aradığım sorular.Yavaş yavaş bu soruların cevaplarını yayınlamaya başlayacağım Allah izin verirse.
Yine her zaman ki gibi kendime ait yorumlar ve çıkarımlardan oluşacaklar.Çünkü şu an Ortadoğu da yaşanan olayları,kurulan ortaklıkları görünce meselenin petrol veya enerji meselesinden öte olduğunu düşünüyorum.
Birbirlerine düşman gözükenlerin aslında birbirlerinin hayatta kalmasına yardım ediyor oluşu olaylara daha dikkatli bakılması gerektiğini ve neden asla düşman olamayacakları sorusunun cevabını bulmayı gerekli kılmakta.


Biraz iddialı mı oldu konular J

7 Şubat 2014 Cuma

KURAN-I KERİM VE ARKEOLOJİ : PEYGAMBERİMİZ HAKKINDA

KURAN-I KERİM VE ARKEOLOJİ : PEYGAMBERİMİZ HAKKINDA

Merhabalar.

Bu yazımda kafama takılan bazı konular hakkında yaptığım çıkarımlarımı paylaşmak istiyorum Allah dilerse.

·         Siyer kitaplarında peygamberimizin okuma yazma bilmeyen,saf bir insan gibi betimlenmesi beni ziyadesiyle üzmüştür hep.Anlayamadığım bu bilgiyi veren insanların bunu hangi mantıkla söyledikleridir.Allah’ın izniyle Peygamberimize yapılan bu mantıksız yakıştırmaların ne kadar tutarsız olduklarını sizlere göstermeye  çalışacağım.Öncelikle peygamberimizin okuma-yazma bilmediğini tanımlamak için kullanılan Ümmi kelimesi,cahil anlamında değil ‘’ Mekkeli’’ yada ‘’ AnaKentli ‘’ anlamına gelir.
Ayrıca Peygamberimize görev verilmeden önce yaptığı işler onun kesinlikle cahil,okuma yazma bilmeyen bir insan olmadığının delilidir.Mesela Peygamberimizin yaşadığı dönemdeki insanların ona verdiği Lakap olan ‘’ El-Emin ‘’ ismini ele alalım.Neden vermişlerdi bu ismi ona.Hem doğru sözlü olması hem de  hem de kendisine emanet edilen ticari kervanları mükemmel bir şekilde idare etmesinden dolayı.Ticari kervan demek büyük bir mali sorumluluk demek,para demek,hesap kitaptan anlamak,ticari bir zekaya sahip olmak demektir.Peygambere cahil demek,şu an büyük bir holdingin başında okuma yazma bilmeyen bir C.E.O olması demekle aynı şey.Düşünün tüm zenginliğinin kaynağı ticari kervanlar olan bir kentten ve idaresinden bahsediyoruz burada.Hem Peygamberimizin ilk eşi Hatice Annemizin onu kervanlarının idaresini verdiğini ve yıllarca bu işi devam ettirdiğine akılda tutalım.
Peygamberimizin başka dinlerin kitaplarını okumadığı,etkileşime girmediği varsayımıyla uydurulduğunu düşündüğüm bu rivayetlerin Kuran’da başka yansıması olduğu kanaatindeyim.Kuran peygambere okumadın derken,sen bu inançlarla hiçbir zaman ilgilenmedin,tabii olmadın,herhangi bir bilgin yok demek istemekte.

‘’ İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin…’’
‘’ ŞURA Suresi : 52

Ayet de göstermektedir ki,Peygamber herhangi bir kitabın,herhangi bir dinin  kurallarının inananı ve uygulayıcısı değildir,haliyle bu dinlere uygun bir iman anlayışına da sahip değildir.Neticede Allah Peygamberimize sen hiçbir zaman  Ehl-i Kitap ( Yahudi ve Hristiyan inançları veya türevleri ) değildin demekte.
En doğrusunu Allah bilir.
·         Yine Siyer kitaplarında Kuran’ın ilk inmeye başladığı zaman hangi materyaller üzerine yazıldığı hakkında bilgiler verilir.Genellikle deve kemiği,yapraklar vesaire vesaire diye gider,herkes okumuştur bunları. Oysa  Allah der ki ‘’ Yayılmış ince derilere yazılmış kitaba andolsun!’’ TUR SURESİ : 3
Bu ayette Kuran’ın ne üzerine yazıldığı gayet açık anlatılmakta.Niye hala Kuran’ın böyle şeylere yazdığı bilgisi verilir ki,ben bunun arkasında bir art niyet olduğunu ve bilinçli bir şekilde uydurulduğunu düşünüyorum.Şöyle ki,bu rivayet ileride Kuran’ın eksik ve ekleme yapılmış bir kitap olduğuna dair bir inanışa sebep teşkil edecek bir hainlik içermekte,ki bu da ileride gerçekleşiyor ve Recm cezası ayetinin yazılı olduğu yaprağın  bir keçi tarafından yendiği,aslında Recm cezasının Kuran’da var olduğu  gibi bir rivayet ortaya çıkıveriyor.
Şimdi,şöyle düşünelim,Peygamberimiz zengin,Arkadaşları zengin,Mekke zengin,her türlü ticari faaliyet zirvede,gelen giden kervanların haddi hesabı yok , ama Peygamber kendisine alemlerin Rabbinden gelen o değerli vahiyleri,kemiğe,yaprağa yazıyor.Edebi olarak zirvede olan şairlerin eserlerinin Kabe duvarına kağıt olarak asıldığı bir dönemde Kuran’ın nelere yazıldığı insanın içini sızlatıyor açıkçası.Oysa ayette görüldüğü gibi Peygamberimiz ve arkadaşları Kuran’ı yazılabilecek en güvenli ve değerli nesnenin yani derinin üzerine yazmışlardır.Bu tutarsız bilgileri okuyanların zihninde beliren düşünce Mekke’nin medeniyetten uzak,barbar,cahil dünyadan habersiz yaşayan bir toplum olduğu şeklinde .Oysa Mekke döneminin en kozmopolit şehridir,Kabe sayesinde dünyanın her yerinden şimdi de olduğu gibi insan ve para akmaktadır.Bilgi alışverişi çok hızlıdır,Peygamberin de bu gelişmişlikten uzak kalması düşünülebilir mi? Bu kesin bilgiye rağmen hala deve kemiği,yaprak vesaire üzerine yazıldığı mitinin yeniden düşünülmesi gerek diye düşünüyorum.

·         Gelelim peygamberimizin maddi durumuyla alakalı uydurulan rivayetlere.Neymiş Efendim peygamberimizin kendine ait hiçbir şeyi yoktu,bir elbise bir tası vardı,çoğu zaman aç gezerdi,Yahudiler den borç alırdı falan filan.Dikkat ediyorum da Peygamberimizin hayatını anlattığı iddia edilen siyer kitaplarında,çok derinlerde bilinçaltına Peygamberimizi hep aşağılayan,hor gören,onu acınacak hale düşüren bilgiler mevcut,Kuran  içinse üzerinde şüphe uyandıracak bilgiler verilmekte. Yaprağa,kemiğe yazıldı,yok Recm ayetini keçi yedi,yok efendim ekleme yapıldı falan.Lütfen biraz mantık diyorum.
Peygamberimiz hiçbir zaman fakir bir insan olmadı,Peygamberlik görevinden önce zaten Mekke’nin en zengin insanlarından biriydi kervan ticareti sayesinde.Kırk yaşına kadar da bu işlerle uğraştı,Peygamber olduktan sonra her gerçek peygamber gibi maddi işleri bıraktı ve amacına odaklandı,ama unutulmaması gereken en önemli nokta ise peygamber bile olsa bir insanın paraya ihtiyacı olduğu gerçeğidir,yemek için,barınma için,ailesi için.Ben şahsen peygamberlerin neden hep 40 yaş civarında olduğunun hikmetini de burada arıyorum,kendini ve ailesini kimseye muhtaç etmeyecek bir maddi duruma gelmesi  ve ruhani olarak olgunlaşmanın en yüksek dönemleri olması.Hem ayrıca sanıldığının aksine  peygamber  beş parasız bir hayat  sürmek bir yana,hayatı boyunca köle azat etmiş,fakirlere yardım etmiştir hatta Veda Hutbesinde hac farizasını ifa ederken 100 deve kurban edecek ( Hedy ) kadar varlık sahibi bir insandır.Öldüğünde ise hiçbir mal varlığının olmaması konusuna gelirsek,infak etmiş olma olasılığını düşünmek çok mu zordur acaba?
Galiba Peygamberimizin hayatının tekrardan yazılması gerekmekte,rivayetler ve fantastik hikayelerden arınmış,Kuran’a ve tarihi gerçeklere uyan bir anlayışla olmak şartıyla.
Yazdıklarım sadece beni bağlar,her türlü eleştiri ve tavsiyelere açığım.
En doğrusunu Allah bilir.

Selamlar.
Ömer Faruk MENTEŞE

http://prenszuko78.blogspot.com.tr/

24 Ocak 2014 Cuma

KURAN-I KERİM VE ARKEOLOJİ 3


Merhabalar.Kuran-ı Kerim ve Arkeoloji yazılarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz Allah’ın izniyle.
Bu yazımın konusunu İbrahim peygamber olarak belirledim.Umarım tespitlerim sizinde ilginizi çeker.
En başta özellikle bir konuyu belirtmeden geçemeyeceğim.Türkiye’de artık yeni ve orijinal bir meal yazılmasının zamanı geldiğini düşünüyorum.Ben de araştırmalarıma  kaynak olarak Kuran’ı aldığım için bazı konularda inanılmaz zorluklar yaşıyorum.Rivayetlere dayalı yapılan meallerin Kuran’ın mesajının ve etkisinin sınırlı kalmasına ve araştırma yapacak kişilere düşünsel anlamda kısıtlama getirmesine sebep olduğunu düşünüyorum.Örneklerle açıklamaya çalışayım.Kuran’da Allah bir çok yerde isim belirtmemesine rağmen bazı kişi ve yer isimleri orijinalinde olmadığı halde sanki varmış gibi meallere eklenmekte. Nemrut,Kızıldeniz,Habil ve Kabil,Havva,Belkıs,Hızır,Potifar,Mısır ve daha niceleri.İşin üzücü olan kısmı,bu saydığım isimlerin tamamının Tevrat kaynaklı olması.Tevrat’ı hem tahrif edilmiş bir kitap diye dikkate almayalım, hem de Kuran’ı tercüme ederken  kaynak olarak kullanıp bunları Kuran’a sanki içinde geçiyormuş gibi sunalım.Bu durumu hangi mantıkla izah edilir onu da size bırakıyorum Kardeşlerim.Belki bazı kimseler için bu detay önemli olmayabilir ama benim için çok önemli onu rahatlıkla söyleyebilirim.
Neyse artık yeni konularıma geçiyorum.Yine başlıklar halinde yazacağım,bu sefer her zamankinden farklı olarak çıkarımlarımı yaptığım ayetleri de kaynak olarak bilginize sunmayı düşünüyorum.Dileyen Kuran’dan da kontrol edebilir bu sayede.
·         Önce ayet;
’  Allah kendisine mülk ve saltanat verdiği için, Rabb'i hakkında İbrahim'le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti: "Benim Rabb'im odur ki, hayat verir ve öldürür." O da şöyle demişti: "Ben de hayat veririm, hem de öldürürüm." İbrahim, "Allah, güneşi doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir" deyince, küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz…’’                                                                          Bakara Suresi:  258
Bu ayette İbrahim Peygamberle tartışan kişiyi neredeyse tüm mealler Nemrut olarak isimlendirmekteler.Oysa dikkatli ama küçük bir araştırma tarihte aslında Nemrut adlı bir şahsiyetin yaşamadığını gösterebilirdi.Bana göre bu ayette geçen kişi Akad Kralı NARAM-SİN’den başkası değildir.İbrahim Peygamberin çağdaşı olan bu güçlü hükümdarın ( M.Ö 2200’ler ) en büyük özelliği tarihteki ilk büyük imparatorluğu kurması ve daha da önemlisi dünya tarihinde kendisini Tanrı ilan eden ilk hükümdar olmasıdır. ‘’ Dört Yönün Tanrısı ‘’. Ayette geçen Mülk ve saltanat ifadesi de bu teorimi desteklemektedir.
Ayrıca Naram-Sin döneminde en güçlü inanç şekli her zaman yazılarım da bahsettiğim Güneş,Ay ve Yıldızlara tapma inancıdır.Ayrıca Naram-Sin ismindeki  ( SİN ) Ay demektir ve bu hükümdar kendisini Ay tanrısının yeryüzündeki temsili olarak düşünmektedir.Güneş her zaman en büyük tanrıyı simgelediği için kendisini ikinci sıraya konumlamıştır.Çünkü bu hükümdar döneminde Ay’a tapma kültü zirve yapmıştır.
Eğer peygamberler tarihini mistik alandan çıkartıp farklı düşünmeye başlarsanız aslında her şey çok basittir ve göz önündedir ama her zaman ihtiyaç olan farklı bir bakış açısıdır o kadar.
Herkes İbrahim peygamberin ateşe atıldığı yerin rivayetler de geçen Harran olduğunu bilir.Oysa Harran kentinin çok daha büyük bir özelliği vardır.Harran,Eski Dünyada Ay’a tapma inancının tam da merkezidir.Ayrıca Dünya da ki tek Ay tapınağı binlerce yıl önce bu şehirde yapılmıştır.Naram-Sin’in neden kendisini Ay tanrısı yerine koymuştur daha iyi anlaşılır herhalde.Şimdi parçaları birleştirelim yavaş yavaş…Birincisi İbrahim peygamber hak mücadelesini bu inanca sahip insanlara karşı yapmıştır.
İkincisi Hz.İbrahim’in parçaladığı;
'’ Allah'a yemin olsun ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza bir oyun edeceğim.'’
‘’ Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye…’’                                                                        ( Enbiya Suresi : 57-58 )
Ayetlerde bahsi geçen putların Ay tapınağındaki içinde bulunan putlar olduğunu düşünüyorum.
Üçüncüsü ise İbrahim peygamberin inkarcı babası Azer.Bazı insanlar bir peygamberin babası müşrik olamaz burada geçen şahıs amcasıdır şeklinde tuhaf bir savunmaya geçiyorlar.Oysa ayette babası olarak geçtiği gayet net olarak anlaşılmakta.Allah için kan bağının önemli olmadığı bir çok ayette belirtilmesine rağmen bu savunmayı anlamakta güçlük çekiyorum.Üstelik Lut peygamberin iman etmeyen karısı,Nuh peygamberin dağa kaçan oğlu,Adem’in iki oğlundaki katil kardeş örnekleri önümüzde dururken.
Önce ayet gelsin :
‘’ İbrahim, babası Âzer'e şöyle demişti: "Putları tanrılar mı ediniyorsun? Seni de toplumunu da açık bir sapıklık içinde görüyorum…"                                                                                                                                                                       En’am Suresi :74
Ben İbrahim peygamberin babasının bu Ay tapınağının en yüksek statüye sahip Rahibi olduğunu düşünüyorum.Sebebim ise çok basit,Eski dünyada tanrıların olduğu odaya ancak yüksek rütbeli din adamları girebilirdi,normal insanlar tanrılarına sunmak istedikleri hediyeleri ancak  sunaklara bırakabilirlerdi,iç odalara girmeleri mümkün değildi,yani insanların mallarından haksız kazanç sağlayan ruhban sınıfı.Azer’in bu ısrarlı inkarının sebebini de bulunduğu konumu kaybetmek istememesi olarak düşünüyorum.Ayrıca Allah’ın bir sünneti olarak gelen her peygamber o toplumun en güçlü ailelerinden çıkmıştır.İbrahim peygamberin de rahatlığını babasının sahip olduğu bu konumdan aldığını düşünüyorum.
Önce ayetler gelsin;
‘’ Gece bastırınca, İbrahim bir yıldız gördü, 'İşte rabbim' dedi. Batınca da, 'Ben batıp gidenleri sevmem' dedi…’’
‘’ Ayı doğarken gördüğünde 'İşte rabbim' dedi. O da batınca 'Eğer Rabbim bana yol göstermeseydi, muhakkak ben sapıtmışlar güruhundan olurdum' dedi…’’
‘’ Nihayet Güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben…"                                                                                                       En’am Suresi : 76-77-78
Bu ayetlerde İbrahim peygamber yaşadığı toplumun inancıyla ilgili en büyük ipuçlarını vermekte.Yine her zaman dediğim gibi,Güneş,Ay ve Yıldızlara tapma kültü.Tamamen Mezopotamya’ya özgü bir inanç.Bu ayetlerde İbrahim peygamberin bu gözlemlerini ve yorumlarını bir toplumun önünde tebliğ amaçlı yaptığını düşünüyorum.Yoksa İbrahim peygamber bunlara tapıyordu sonra Allah’ı buldu gibi söylentilere ise gülüyorum açıkçası.Yani sizin tapmakta olduğunuz her şeyin gördüğünüz gibi bir sonu var,hiçbir güçleri yok,hepsi batıl diyerek örnekleme anlatım yapmakta.
Gelelim yazımın en başında anlattığım Nemrut konusuna.En başta şunu bilelim,Nemrut ismi Tevrat kaynaklıdır ve Nimrod olarak geçer.Eğer mealcilerimiz araştırmış olsalardı tarihte Nemrut adında birisinin yaşamadığını göreceklerdi.Şimdi Nemrut dağı nerden çıktı derseniz eğer,Nemrut dağını yaptıran kralın adı Kommagene kralı Antiochus’dur.Bu krallık içinde de Nemrut adında bir kral hiç olmamıştır.Kaldı ki Hz.İbrahim ve bu krallık arasında 2000 yıl gibi bir zaman farkı vardır.Görüyorsunuz ya Tevrat’ın çarpık tarih anlatımını,ve bir kitabın nasıl tahrif edildiğini.Zaten Allah’ta bizi uyarmıştı değil mi,bunlar kelimelerin yerlerini değiştiriyorlar ( Tarihleri,isimleri,olayları diye anlıyorum ben bunu ),hükümlerle oynuyorlar diye.
Son olarak bir konuyu daha paylaşayım sizinle önemli olduğunu düşünüyorum zira.
Önce ayet gelsin:
‘’ İman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve güzel işler yaparsa, onların Rableri katında ödülleri vardır. Ne bir korku vardır onlara, ne de mahzun olurlar…’’ Bakara Suresi : 62 ( Ayrıca bkz: Maide 69 / Hacc 17 )
Bu ayetlerde geçen Sabiilerin kim olduğuna dair bin türlü tartışma yapılıyor.Meallerde bile parantez içinde Yıldızlara tapanlar diye çeviriyorlar.İnsan düşünmeden edemiyor,Allah bunlara hem iman edenler diye hitap ediyor,hem de parantez içine yıldıza tapanlar diye yazıyorlar,Şimdi hem iman edip hem nasıl yıldızlara tapılır diye sormazlar mı adama ?
Benim teorim ise şu şekil de bu konuda.Öncelikle ayette dikkat edilirse Allah ırklardan değil inanç gruplarından bahsetmekte.Bu üç grupta Peygamberimizin döneminde bulunan ve Ehli Kitap olarak tarif edilen topluluklar.Ben bu Sabiilerin Hz.İbrahim’in tebliğine uyup onunla beraber Mekke’ye göç eden insanlardan oluştuğunu düşünüyorum.Çünkü Sabiiler hakkında yapacağınız küçük bir araştırma bile sizi Hz.İbrahim’e götürür.Siyer kitaplarında dikkat ederseniz Hanif adı verilen ve Hz.İbrahim’e tabii olan az sayıda ki insanlardan bahsedilir.Ben bu Sabiilerin Hanif adı verilen grup olduklarını düşünüyorum.Peygamberimizin de Hanifler adı verilen bu grupla aynı inancı paylaştığı söylenir.Oysa Kuran’da Haniflik bir inanç grubunu değil bir bilinci ifade etmek için kullanılır.
‘’ Sonra da (ey Muhammed!) sana: "Hakk'a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine tabi ol" diye vahyettik…’’ ( Nahl Suresi : 123 )

‘’ İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti…’’ ( Nisa Suresi : 125 )

Ayetler de görüldüğü gibi Haniflik bir inanç grubu değil bir teslimiyet,samimiyet ve tam anlamıyla inançlı olma halidir.

Yazı çok uzadı devam edecek Allah dilerse eğer…
En doğrusunu Allah bilir.
Her türlü tavsiye ve eleştirilerinizi bekliyorum.
Selamlar

Ömer Faruk Menteşe  (http://prenszuko78.blogspot.com.tr/  )




23 Ocak 2014 Perşembe

KURAN-I KERİM VE ARKEOLOJİ  : MEZOPOTAMYA




Mezopotamya yine kan gölü ? Hem de her zamankinden daha fazla ?
Ben hep merak etmişimdir neden bu diyarlar hep karışık,neden hep kan revan içinde,nedir bu toprakların özelliği ?
Ne zaman ki Arkeoloji araştırmalarımı Kuran’la paralel yürütmeye başladım,bütün sorularımın da cevabı peşi sıra gelmeye başladı…
İnsanlık tarihi,Medeniyetler tarihi,Peygamberler tarihi bu topraklar da fışkırıyor,kısacası insanlara ışık tutacak tüm bilgiler,değerler bu topraklar da yatıyor.Neden Allah ısrarla hep eski kavimleri araştırın,gezin bulundukları yerleri,ibret alın demekte şimdi anlıyorum.O kavimlerdi Allah’ın nurunu söndürmeye çalışanlar,hakikatin sesini susturmaya çalışanlar,insanları köleleştirenler.Ne zaman bu coğrafyada bir fidan yeşerse hemen sökmeye çalıştı şeytanın hizmetkarları.
Mezopotamya yıllardır yağmalanıyor,topraktan çıkan her şey kaçırılıyor,neden biliyor musunuz?
Çünkü Allah’ın ayetleri,Allah’ın mesajları o kentlerde saklı,tabletlerde,heykeller de her şeyde.Bu topraklardan çıkan her materyal İslam’ı haykırırken,maalesef kazıyı yapanlar tarafından bu deliller ya yok edilmekte,yada anlamları tahrif edilmekte.Olmayan Tanrılar ortaya çıkmakta,olmayan inançlar piyasaya sürülmekte.Siz Allah’ın ayetlerini tahrifin sadece yazılı kitaplar da olduğunu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.Bu topraklardan çıkan ayetler de Allah’ın ayetleri oysa,buralarda hep var olduğunu bildiren,hep elçilerle uyardığını,kurallarını bildiren ayetler,tabletler,yazıtlar…İşte bunlar anlamlarından kaydırılıp bize şu an sunulmakta.
Hep sorardım kendime bu karışıklığın sebebi sadece petrol olabilir mi? Hayır kesinlikle amaç petrol değil.Amaç bu topraklarda yeniden yeşerme ihtimali olan gerçek İslam’ın savunuculara bu petrolü yedirmemek,bu petrolün insanlığın hizmetine girip tüm dünyaya refah getirmesini engellemek.Ben de hep hayret ederdim Niye Allah  tüm petrolü bu topraklara yığmış diye? Tüm dünyaya 100 yıl yetecek kadar petrol yatıyor bu toprakların altında,yani doğru ellere geçerse tüm dünyaya refah getirecek bir servet.
Arkeoloji de öyle bir bilgi kirliliği yaratılıyor ki? Dünya medeniyetinin doğduğu Sümerlere uzaylılar yardım ediyor güya, bütün ilimleri insanlara öğretmişler binlerce yıl önce,ilkel insanlara bilinç kazandırmışlar.Bu arada Allah’ın Adem’e üflediği bilginin ne olduğunu hemen unutuveriyoruz bu kargaşanın içinde.Yazıyı icat eden,Takvimi bulan,matematik bilgimizin kaynağı bu medeniyet bir anda fantastik bir dünyaya atılıveriyor.Sümerleri bu kadar gelişmiş yapan nedir,nasıl bu kadar bilgiye sahip oldular,Adem Peygamberle bağlantıları neler soruları buhar olur gider…
İlginçtir ki tüm dünyaya bu fitne ve fesadı yayan,bu tarihi eserlere pagan anlamlar yükleyip insanlara pazarlayanlar,Allah’ın ayetlerini tahrif edenler yine Ehl-i Kitaptan başkası değil.( Arkeologların ezici bir çoğunluğunun Yahudi ve Hristiyan olması tesadüf mü? )Tam da Bakara 213.ayette bildirildiği gibi.
‘’ İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjde veren ve uyaran peygamberler gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermeleri için, kitabı da hak ile indirdi. Oysa kitapta anlaşmazlığa düşenler, kendilerine kitap verdiklerimizden başkası değildi. Onlar da, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilâf ettiler. Allah ise, onların anlaşmazlığa düştüğü hakikate ulaşmaları için iman edenlere izin verdi. Zira Allah, dilediğini doğru yola ulaştırır…’’
Gördünüz mü insanlık pek değişmemiş binlerce yıldan bu yana.Her zaman söylüyorum arkadaşlarıma bu ayeti anlamayan insanlık tarihini asla anlayamaz diye.
Yağmalanan eserlerle insanlığın ortak hafızası yok ediliyor,dünyadan her alanda olduğu gibi bu alanda da Allah’ın ( Saf İslam’ın ) adını silmeye çalışıyorlar…Hamdolsun ki Rabbimiz bunlar ne kadar uğraşırsa uğraşsın muhteşem ayetlerini yüzlerine çarpmaya devam ediyor…Göbeklitepe ayeti gibi mesela.Duymuşsunuzdur muhakkak dünyanın en eski tapınağı olarak gün yüzüne çıkarıldı bu yapılar.Hem de 12.000 yıl öncesine ait.Bu ne demek biliyor musunuz.? İnsanlık tarihinin yeniden yazılması,şu ana kadar ortaya sürülen teorilerin çöp kutusuna gitmesi demek.Çünkü sözde bilim adamlarına göre insanlar korktukları nesneleri ilah etmişlerdi,dinleri kendileri uydurmuşlardı.avcılık,tarım sonradan gelişti safsataları tamamen çürüdü Allah’ın bu ayeti sayesinde.
 Bu tapınak öne sürülen bu teorilerden bile 7000 yıl daha eski,bu da demek ki insanlık zaten hep bilinçliydi,her zaman bir ilah,yaratıcı inançları vardı,bu tapınakta adı her ne olursa olsun tapılan bir ilaha adanmış  olarak,mükemmel bir mimari ile ortaya çıkıverdi.Konumu,taşların sıralaması her şeyiyle bilinçli bir tasarımın örneği olarak tüm bilinen teorileri yerle bir eden bir yapı. Yani siz ne kadar örtmeye çalışırsanız çalışın,ne kadar uğraşırsanız uğraşın benim ayetlerimi yok edemezsiniz dedi Allah…
Şimdilik bulunan en eski tapınak yapısı Göbeklitepe anıtları,tabii ki kazılar devam ettikçe büyük bir ihtimalle daha da eskileri bulanacak Allah’ın izniyle.Çünkü insanlık hiçi bir zaman başı boş bırakılmamış,daima bir yaratıcıya inanmış ve yaratıcısına bağlılığını göstermek için tapınaklar inşa etmiştir.
İlginç olan da,bize ilkel ve hayali çizimlerle zihinlere tuhaf şekiller de çizilen insanların icat ettiği ve geliştirdiği sistemleri kullanıyor olmamızdır.Ne kadar geçmişe gidilirse gidilsin,müthiş bir zeka,müthiş bir akıl ve bilinç karşımıza çıkmaktadır.En basit ve klişe bir örnek verirsek 4000 yıl önce yapılan belki de daha eski olan piramitler gibi matematiksel özelliği olan bir yapı daha yapılamamıştır,yada hala Sümerlerin yaptığı sulama kanallarının kullanılması gibi.Şu an bile kazılarla ortaya çıkarılan eserlerde ki sanat anlayışı taklit edilmekte,kendiçağımıza has bir sanat anlayışı geliştirememekteyiz.Sadece geçmişin basit birer kopyası olmaktan öteye gidememekte üretilen eserler.
Şahsen ben bir gün ilk bilinç sahibi olduğu bildirilen Adem Peygamberin izlerinin de bulanacağını biliyorum.Eminim o da diğer ayetler gibi yerin altında gün yüzüne çıkacağı ve insanlığı sarsacak bir ayet olarak çıkacağı günü bekliyor o kadar.Onun da zamanını ayetlerin sahibi bilir.

Selamlar

Ömer Faruk MENTEŞE